Pamukkale, Denizli’de yer alan travertenlerin oluşturduğu bir doğa harikasıdır. Kimyasal
reaksiyon sonucu, çökme ile oluşan kayaların içinde biriken mineralli su havayla temas
ettiğinde kalsiyum karbonat birikir ve ona bugünkü beyaz pamuk şeker görüntüsünü verir.
Türkiye’nin en meşhur turistik bölgelerinden biridir. Unesco’nun dünya üzerinde binlerce
doğal güzellik mirası ve kültür mirası olsa da aynı anda hem doğal güzellik hem kültür mirası
olan 38 lokasyonu vardır ve Pamukkale bunlardan biridir.
Her bir kaya kümesi teras şeklinde olup, içi göz alıcı turkuaz rengi suyla doludur. Bölgenin
yerleşim merkezi olarak tarihi milattan önce 2. yüzyıla dayanmaktadır ve Hiyerapolis yani
kutsal şehir olarak adlandırılmaktadır, Bergama kralı tarafından kurulmuştur. Travertenler
dünyanın çeşitli bölgelerinde görülse de (İtalya-Trivoli, Usa-Yellowstone) hiçbiri büyüklük
ve kar beyazı renk olarak Pamukkale ile yarışabilecek düzeyde değildir.
Bütün dağı kaplayan Pamukkale yaklaşık olarak 2 km’lik alana yayılmıştır ve Hierapolis şehri
8 km’lik alan kaplamaktadır. Şehrin her yeri termal su kaynaklarıyla çevrilidir ve bu
kaynaklar bazı havuzları besler. Bu havuzlardan biri Kleopatra havuzudur. Bu antik havuzun
Kleopatra’nın güzelliğinin kaynağı olduğu söylenir ve bu suyun hastalıklara iyi geldiğine
inanılır. Milattan sonra meydana 7. Yyda meydana gelen depremle birlikte sütunlu cadde
havuzun içine çöktü. Günümüzde ziyaretçiler bu antik havuzda arkeolojik kalıntılarla birlikte
yüzebilmektedir.
Pamukkale’ye Ne Oldu? Neden Oldu?
Travertenlerin rengi orijinal olarak kar beyazı olsa da 1990’lı yılların sonunda global ve lokal
çevre kirliliğinden nasibini almıştır. Arabalarda ve otobüslerde kullanılan benzinlerin havaya
saldığı zehirli gazlar, ozon tabakasının koruyuculuğunun azalmasıyla dünyaya ulaşan
ultraviyole ışınların oluşturduğu etkileşimler, suyun akış hızının ve miktarının kontrolünün
sağlanmaması, daha çok insanın ziyaret etmesiyle insan vücudundan bulaşan mantar ve
bakteriyel enfeksiyonların Pamukkale’yi oluşturan tabakayla etkileşime girmesi,
travertenlerin üzerinde ayakkabı ve terlikle dolaşılması, bölgenin içine yapılmış oteller,
otellerin atıkları ve kendi müşterileri için Pamukkale’nin suyunu otellerine çekmeleri
Pamukkale’nin neredeyse sonunu getiriyordu.
(Ayakkabılarıyla travertenlerde
dolaşan ziyaretçiler)
Bu sebeplerin ortak sonucu olarak 90’lı yılların sonunda Pamukkale kar beyazı güzelliğini ve
heybetini kaybetmeye başladı ve Unesco doğal güzellikleri listesinden çıkarılma tehlikesiyle
karşı karşıya kaldı. Aynı zamanda şehri ziyaret eden turistlerin oranı da dikkat çekici bir
şekilde düşüyordu.
Yenilenmeye Doğru
Valilik bu kötü gidişata son vermek için bir komisyon kurdu ve Pamukkale ile Hiyerapolis
çevresindeki tüm otelleri bedellerini ödeyerek yıkma kararı aldı. Bu süreçte Pamukkale
turistlere kapandı. İki zorlu yılın ardından 1999 yılında Unesco temsilcileri bölgede gerekli
araştırmaları yaptıktan sonra çıkarılma riskinin ortadan kalktığını bildirdiler.
Bölge araç girişine kapatıldı. Uzak noktalara otoparklar inşa edildi. Ayakkabı ve terlikle
travertenlerde dolaşmak yasaklandı. 2000den sonra 4-5 yıl süren temizlik çalışmaları ve
otellerin son kalıntıları da bölgeden çıkarılmasıyla tehdit büyük ölçüde ortadan kalkmıştı.
Ancak başka bir sorun daha vardı. Akıp giden mineralli termal su beyazlığı korumak için
yeterli çökmeyi oluşturmuyordu. (saniyede 400 litre) Ayrıca suyun sürekli akışı yosunlaşmayı
da beraberinde getiriyordu. 2006’da bir bilgisayar programı aracılığıyla suyun akışı bir plana
oturtuldu. Her bir bölgeye haftanı ve günün belli zamanlarında su verilmeye sonrasında
kurumaya bırakılmaya başlandı. Böylece kirecin birikme süreci sağlanmış oldu.
Günümüzde Pamukkale yılda 3 milyondan fazla turist tarafından ziyaret edilmektedir. Küresel
ısınma ve çevre kirliliğinin bu doğa harikasını gelecekte nasıl etkileyeceğini henüz bilmiyoruz
ancak vakit geçirmeden gidip görmekte fayda var.